• ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    3 Saat önce
    Demet Şener oğlu Ömer'in başarısıyla gururlandı. Demet Şener, bu mutluluğunu sosyal medya hesabından da paylaştı. İbrahim Kutluay, oğlunu İspanya'da yalnız bırakmamak için ev kiralayıp dört aylığına buraya yerleşmişti. Ömer Kutluay, Real Madrid'te ilk başarısına imza attı. ve kupa kaldırdı. Anne Demet Şener, oğlunun bu başarısını sosyal medya hesabından paylaşıp oğlunu ve takım arkadaşlarını tebrik etti. kaynak __________________
    0 Cevap | 32 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    3 Saat önce
    Zuhal Topal'a vefat eden Sihirli Annem'deki rol arkadaşı Seda Fettahoğlu ile ilgili herhangi bir taziye paylaşımında bulunmadığı için tepki geldi. Aynı tepki Zuhal Topal dışında Seda Fettahoğlu'nun Sihirli Annem'deki bir diğer rol arkadaşı olan Yunus Günçe'ye de gösterildi. Seda Fettahoğlu'nun vefatı büyük yankı uyandırmıştı. Sanatçılar Melek Baykal ve Onur Büyüktopçu, dizi ve film sektöründeki oyuncu seçimindeki adaletsizliğe dikkati çeken yazılar yayımlarken Seda Fettahoğlu'nun beraber aynı projede çalıştığı meslektaşlarından Pınar Altuğ, Volkan Severcan, Hasibe Eren, Melek Şahin, Zeyno Günenç, İnci Türkay ve Gül Onat dışındaki isimlerin herhangi bir vefat ya da taziye paylaşımında bulunmamaları tepki topladı. Bu isimler içerisinde; Sihirli Annem dizisinde hemen hemen tüm sahnelerinde beraber rol aldığı Zuhal Topal başı çekti. Seda Fettahoğlu Sihirli Annem'de Zuhal Topal'ın evinde çalışmakta olan Leyla isimli bakıcıyı oynamıştı. SOSYAL MEDYADA ZUHAL TOPAL'A SEDA FETTAHOĞLU TEPKİSİ Zuhal Topal, Seda Fettahoğlu'nun vefat ettiği haberinin kamuoyunda yer aldığı günler içerisinde programı Yemekteyiz'den ve gündelik hayatından paylaşımlar yapmaya devam etmiş ve herhangi bir taziye mesajı yayımlamamıştı. Bu durum tepki topladı. Sihirli Annem için açılan bir Instagram hayran sayfasında hem Topal'a hem de onunla hep beraber sahne çekip bir paylaşımda bulunmayan Yunus Günçe'ye sosyal medyada eleştirel yorumlar geldi. kaynak __________________
    0 Cevap | 9 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    3 Saat önce
    Çağlar Ökten ile evli olan Seda Sayan geçtiğimiz gün kayınvalidesi ve kayınpederiyle bir araya geldi. Seda Sayan ile Çağlar Ökten geçtiğimiz yıllarda evlenmiş ve bu evlilik büyük ses getirmişti. Seda Sayan geçtiğimiz yıllarda şarkıcı Çağlar Ökten ile nikah masasına oturmuştu. Yapmış olduğu bu evlilikle gündem olan Seda Sayan, sosyal medyada eşiyle sık sık paylaşımlarda bulunuyor. Eşiyle tatillerinden paylaşımlar da yapan Seda Sayan, son olarak Çağlar Ökten'ın annesi ve babasıyla yani kayınvalidesi ve kayınpederiyle bir araya geldi. kaynak __________________
    0 Cevap | 31 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    3 Saat önce
    Çocuktan Al Haberi programının 'Kutu Bebek'i olarak adını duyuran Ebrar Demirbilek, ATV'de yayınlanan Hercai dizisinde canlandırdığı Gül karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Dizide Ebru Şahin'in kardeşini canlandıran minik yıldız, sergilediği performansla büyük beğeni topladı. Demirbilek, şimdi ise son haliyle kendine hayran bıraktı. Mehmet Ali Erbil'in kızı Yasmin Erbil, sosyal medya hesabında Ebrar Demirbilek'in son halini yayınladı. İşte Ebrar Demirbilek'in "Koca kız olmuş" dedirten son hali... Çocuktan Al Haberi programının 'Kutu Bebek'i olarak hafızalara kazınan Ebrar Demirbilek, çok küçük yaşlarda kamera ile tanıştı. Programın ardından ATV'de yayınlanan Hercai dizisinde yer alan Demirbilek, Ebru Şahin'in kardeşi Gül'ü canlandırdı ve geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Küçük yaşına rağmen sergilediği performansla büyük beğeni toplayan Demirbilek, uzun bir aranın ardından Mehmet Ali Erbil'in kızı Yasmin Erbil'in paylaşımında ortaya çıktı. Son haliyle parmak ısırtan Demirbilek için "Koca kız olmuş", "Yaş aldıkça daha da güzelleşmiş" yorumları yapıldı. kaynak __________________
    0 Cevap | 5 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    4 Saat önce
    İnsanoğlu tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren silahlanmaya başlamıştır. İnsanlığın bu silahlanma çalışmalarını ele alan bu yazıda başlangıç olarak silahlanmanın psikolojik ve sosyolojik sebeplerini ortaya konmaktadır. Sonrasında ise modern çağlarda silahlanmanın boyutları ortaya konarak günümüzdeki silahlanmanın nereye doğru gittiği ortaya konmaya çalışılmıştır. Toplum kavramı, insanlar arasındaki tüm ilişkiler ile bunlardan türeyen kurumları ve kültürü işaret etmektedir. Toplum bireyin ait olduğu en büyük gruptur. Bireylerden oluşan bu gruba bireylerin duygu ve düşüncelerinin etkileşimi yön verir. Bu etkileşimin nasıl geçekleştiği ise toplumbilimlerinin konusudur. Silahlanma olgusunun kökenini araştırmak için başlangıç noktası olarak toplum bilimcilerin ve toplumun temeli olan bireyin davranışlarına nelerin yön verdiğini araştıran psikoloji biliminin neferleri olan psikologların bu alanda ortaya koyduğu çalışmaları seçmek mantıklı bir yaklaşım olacaktır. İstisnasız canlıların tamamı, varlıklarının tehdit edilmeye başladığı andan itibaren, sahip oldukları kabiliyetler ile organizmalarının bütünlüğünü koruyabilmek ve hayatlarının devamını sağlayabilmek amacıyla, kendilerini savunma refleksleri geliştirmiş ve yaşamlarını sürdürmeye çalışmıştır. Düşünme kapasitesi olmayan en basit organizmadan en gelişmiş canlılara kadar savunma refleksi, en önemli davranış olarak ortaya çıkmış ve her yeni tehdide karşı kendisini geliştirmiştir. Kişiler kendilerini gerçekleştirme yolunda belli bir hiyerarşik sıra ile davranma eğiliminde oldukları geçtiğimiz yüzyıl da yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Bu çalışmaların öncüsü olan Abraham Maslow’a göre organizma tümüyle güvenliğini sağlamaya yönelimmiş bir mekanizmadır. Kişinin yaşamını sürdürebileceği bir iş araması, kendine güvenli bir barınak yapması güvenli bir sosyal ve siyasi çevre oluşturması hep bu çerçeve de değerlendirilebilir. Toplumun temel var oluş sebebi güvenlik işte bu güvenlik ihtiyacıdır. Bu iki terim güvenlik ihtiyacı ve toplum birbirinden ayrılamaz bir bütündür. Toplumların kendisini dışarıdan gelen güvenlik tehditlerine karşı kendini savunması ya da kendi refahını, gücünü, savunmasını güçlendirmek için başka toplumlara saldırması sonucu toplumlar karşı karşıya gelmiş ve savaşlar ortaya çıkmıştır. Savaşın kökenine ve bugüne kadarki evrimine göz attığımızda insanoğlunun silahlanma serüvenini de ortaya çıkarmış oluruz. Sosyal bilimciler savaşın kökenini insanlığın başlangıcından ziyade medeniyetin doğuşuna dayandırmaktadır. Araştırmacılar ilkel toplumlarda silahlanma ve karşılıklı güç mücadelesinin izlerine rastlasalar da bunun tam anlamıyla savaş sayılamayacağı görüşündedirler. Bildiğimiz anlamıyla ilk savaşlar insanlığın tarım kültürüne geçip kent devletlerini oluşturmasıyla ortaya çıkan kentler arası mücadeleler esnasında yaşanmaya başlanmıştır. Tarih verecek olursak bu dönem M.Ö. 3000 yıllarına rastlamaktadır. Tarihin ilk safhalarından itibaren düşünürler güvenlik algısına bir tanım getirerek var olan savaşların kökenini açıklamaya çalışmışlarıdır. Güvenlik, Latince se (olmaksızın) ve cura(endişe) kelimelerinin birleşmesinden oluşan securitas kelimesinden türemiştir. M.Ö. 5. yüzyıldaki Atina emperyalizmini çalışan Tukidides’e göre göre, Atinalıların imparatorluğu, iç savaşlardan kaynaklanan iç nedenlere bağlı olarak yıpranmıştır. Tukidides, emperyalist Atinalıları, kendilerine tabi olanların ayaklanma ve intikam tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarında, yenilgiyi önlemek için her şeyi yapabilecek insanlar olarak tarif etmiştir. Atina emperyalizminin son aşamasında, ün yerine güvenlik siyasetin temel hedefi haline gelmiştir. Bu bağlamda, “güvenlik” kavramına karşılık olarak, yenilginin veya düşüşün önlenmesi yeteneği ile “tökezleme ve yenilgiye karşı güvenlik ”anlamlarını karşılayan ve güreşmek eyleminden gelen asphaleia kelimesi kullanılmıştır. Dünya üzerinde bir sürekli bir savaş halinin var olduğunu savunan Hobbes’a göre, insanlar doğuştan eşittir. Hobbes, insanların doğuştan birbirlerine aralarında belirgin farklar bulunmadan eşit oldukları ve aralarındaki bedensel ve zihinsel farklılıkların birbirlerine üstünlük sağlayacak kadar net olmadığı görüşündedir. Hobbes’e göre eşitlikten güvensizlik ve güvensizlikten savaş doğmuştur. Ünlü Prusyalı general ve savaş yazarı Von Clausewitz, savaşı politikanın doğal bir uzantısı olduğunu söylemiştir. Bir başka deyişle, savaşla politika arasında yakın bir ilişki vardır. Savaş da politika gibi "değişkendir. Her türlü ihtimale açıktır ve her ikisinde de şans ve maharet öğelerinin (unsurlarının) yeri vardır. Ancak politika, temel olarak görüşmeye, diyaloğa, uzlaşmaya, karşılıklı ödün vermeye dayandığı halde; savaşta temel öge güç kullanmak ve istediğini kabul ettirmektir. 19. Yüzyılda Silahlanma Endüstriyel devrimin ortaya çıkmasıyla nispeten kısa sayılabilecek zaman zarfında silahların gelişimin de dikkat çekici ilerlemeler görüldü. İşçilerin fabrikalar-da toplanması, işçi gücünün belirli üretime tahsisi, Amerikalı Eli Whitney tarafından geliştirilen değiştirile-bilen parçaların kullanımının yaygınlaşması konsepti gibi gelişmeler üretim kapasitesinde büyük bir sıçramayla sonuçlandı. Buhar gücünün makine ve ulaştırma alanında kullanılmaya başlanması, bununla birlikte tren yollarının askeri güçlerin ana intikal aracı olarak ortaya çıkması ve büyük orduların desteklenmesi için lojistik malzeme ihtiyacı gibi etkenler imparatorluklar arası savaşları derinden etkiledi. 19. yy. ortaları boyunca sanayi deki gelişmelerle askeri gelişmeler peşi sıra geldi. Yivli küçük silahlar ve makineli tüfekler dramatik bir şekilde piyadenin ateş gücünü ve öldürücülüğünü artırdı. Kara Kuvvetlerinde ki gelişmeler orduların ateş gücünü arttırmıştır. Yivli tüfekler sayesinde piyade tüfeklerinin menzilleri artırılmıştır. Bu dönemde havan topları geliştirilmiş ilk gelişmiş örnekleri Amerikan İç Savaşı’nda kullanılmıştır. Barut teknolojisindeki gelişmeler görmeyerek ateş eden silahların menzillerini arttırmış, kuşatma silahlarının kalibresi (çapı) artmıştır. Demirden savaş gemileri çok kısa sürede tahtadan imal edilmiş gemilerden oluşan donanmaları fiilen eski hale getirmiştir. 19. Yüzyılın sonlarında ülkeler askeri harcamalarını arttırmışlardır. Bu gelişmeler sayesinde ulaşılan yıkım gücü Birinci Dünya Savaşında yaşanan kitlesel ölümlerinin nedeni olmuştur. 20. yüzyıl iki büyük dünya savaşı ve sonrasında yaşanan pek çok bölgesel savaşı barındırmaktadır. Bu yüzyıl insanlığın en kanlı yüzyılı olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Bu yüzyıldaki insanlığın silahlanma sürecini ele alırken kronolojik bir sıralama takip etmek doğru olacaktır. Yüzyılın başında ülkeler arası artan rekabet beraberinde silahlanmayı da getirmiş ve ülkeler kendilerini bir silahlanma yarışının ortasında bulmuşlardır. Bu yarış aynı zamanda ilk Dünya savaşının yaşanmasının en büyük nedenlerinden olmuştur. Birinci dünya savaşının savaş alanlarında ilk kez kimyasal silahlar, gelişmiş makinalı tüfekler, tank, taarruz uçakları ve denizaltılar gibi tarihin daha önce görmediği boyutta tahrip gücüne sahip silahlar kullanılmış bu da bu savaşın geniş kitlelerce ilk modern savaş olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Savaşın başından itibaren savaşa müdahil olan devletler hızla askeri güçlerini artırmışlar ve savaş artık topyekûn bir harbe dönüşmüştür. Bu savaşla birlikte Savaş artık sadece savaş alanlarında ve milletin belli bir kısmının dahil olmasıyla yaşanmayacak ülkenin tüm topraklarına etki edecek tüm ülke insanın savaşa müdahil olmasını gerektirecektir. Savaşın ülkenin tüm milli güçlerini seferber etme durumu getirmesi de topyekün savaşın kısa bir açıklaması olabilir. Birinci Dünya savaşının getirdiği bir yenilik olan topyekün harp İkinci Dünya Savaşı esnasında da karşımıza çıkacak ve kendini bu sefer çok daha kanlı bir şekilde ifade edecektir. İkinci Dünya Savaşı, savaş tekniği ve teknolojisi çok yüksek, insan silah ve savaş malzemesi bakımından kapasiteleri çok geniş ve bol olan taraflar arasında yapılmıştır. Bu da savaşın uzun, şiddetli yıpratıcı ve yıkıcı olmasına yol açmıştır. Bundan dolayı da savaşın geçtiği her yer adeta harabe durumuna gelmiştir. İngilizler tarafından geliştirilen Tank Birinci Dünya Savaşı harp alanlarında ilk kez ortaya çıktığında etkisiz bir silah olarak algılansa da İkinci Dünya savaşında belirleyici bir silah olmuştur. Uçaklar da ilk çıktığında gözetleme amacıyla kullanılsa da ilerleyen dönemde etkin bir savaş aracına döndüler. Bu iki etkin savaş makinasına denizaltılar da eklenince savaşlar ilk kez üç boyutlu olarak yaşanmaya başladı. Bu silahlar ayrıca cephe gerilerine etki edebilme kapasitelerinin yüksek olması nedeniyle savaşın cephe gerisine taşmasına neden olmuşlardır. Bu durum sivil kayıpları tarihte görülmemiş bir şekilde arttırmıştır. Savaşta beş yüz kırk iki bin savaş uçağı ve beş milyon yüz bin kara savaş aracı kullanılmış savaşa seksen dört milyon insan katılmış on beş milyon kişi silahaltındayken ölmüş sivil kayıp sayısı yirmi milyon yakın rakamlara ulaşmıştır. Savaş başlarında nüfusu on sekiz milyon olan Türkiye cumhuriyeti silahaltında yaklaşık olarak bir buçuk milyon kişi bulundurmuştur. Kara ordusu 43 piyade,4 süvari, 2 zırhlı ve 1 dağ tümeninden oluşturmuştur. Deniz kuvvetlerinin elinde ise toplam 24 savaş gemisi bulunmaktaydı. Türkiye ordusu piyade ağırlıklı bu durumu onun tamamen savunmaya yönelik olarak teçhiz edilmiş olduğunu göstermektedir. Ülkelerin Güvenlik Sorunsalına Yaklaşımı: “Soğuk Savaş” Deneyimi Soğuk savaş iki blok arasındaki ilişkilerde blokların ve üyelerinin davranışlarını denetlemeye yönelik, taraflarca benimsenmiş kuralların bulunmadığı ve işliklerde tamamıyla güce dayanan davranışların başat olduğu bir dönemdir. İkinci Dünya Savaşıyla birlikte harp alanının dışına çıkan savaş bu özelliği sayesinde soğuk savaş dönemin de olası bir savaş durumu ile yüz yüze olan milletleri tedirgin etmeyi başarmıştır. Soğuk savaş aynı zamanda ülkeler arasında anlaşma kuralları yaratılmasında ve ilişkilerin bir düzen içinde gücün sınırlanarak yürütülmesine olanak sağlayacak temel yöntem olan diplomasinin ortadan kalktığı bir dönemdir. Kuralları oluşturacak ve işletecek diplomasi yerini güç ilişkilerine bırakmıştır. Ülkeler güvenliklerini tek başlarına sağlama eğilimden vazgeçerek uluslararası savunma topluluklarına üye olmaya başlamışlardır. Bazı devletler tek başına devam etmek ya da tarafsız kalmaya çalışmışlarsa da uygulama da bu tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. Örnek olarak İsviçre’nin atom silahına sahip olmaya çalışması buna güzel bir örnektir. Soğuk savaş döneminde NATO ülkelerinin silah altında bulundurduğu asker sayısı yaklaşık olarak iki milyon altı yüz bin iken bu rakam Varşova paktına üye ülkeler için dört milyon askere yakındır. NATO ülkeleri yaklaşık olarak on üç bin tanka sahipken Varşova Paktı ülkeleri kırk iki bin tanka sahiptir. Topçu sistemleri açısından ele aldığımızda NATO ülkelerinin elinde on bin yedi yüz elli adet top varken Varşova Paktı ülkeleri otuz bir bin topa sahiptir. Bu dönemde ABD’nin kıtalararası balistik füze sayısı sekiz bin dolaylarında iken Rusya’nın elinde yedi bine yakın kıtalar arası balistik füze bulunmaktaydı. Bu dönemde ABD ve Rusya’nın en son yaptıkları nükleer denemelerde 57 megatonluk hidrojen bombalarını denemişlerdir. Hiroşima ya atılan bombanın 0.2 megaton olduğu düşünülürse ortaya çıkan yıkım gücünü daha iyi anlaşılacaktır. 2010 yılında dünya askeri harcamaları 1.630 milyar dolara ulaşmıştır. Toplam Gayrisafi Yurtiçi Hasılasının -GSYH’nın (Gross Domestic Product- GDP) % 2.6’sını teşkil etmekte ve fert başına 236 dolar yük getirmektedir. 2009 yılına göre % 1.3, 2001 yılına göre %50 bir artış vardır. Bu artışta en büyük payın ABD’nin harcamalarında olduğu belirlenmektedir. Yapılan değerlendirmelerde, 1990’ların başında başlayan Soğuk Savaş döneminin getirdiği şaşkınlığın yaratmış olduğu durgunluğun ardından 2000’li yıllarda patlak veren krizlerin yarattığı güvensizlik ortamına bağlı olarak, 2000-2009 yılları arasında silah harcamalarının ciddi bir şekilde artmakta olduğu gözler önüne serilmektedir. Bölgesel olarak askeri harcamaları ele aldığımızda Dünya genelinde artmaktadır. Son yıllar da Avrupa ve ABD’nin savunma bütçelerini kısıtlamaları dünya askeri harcamaları toplamına bir etki göstermemiş diğer bölgeler hızla harcamalarını arttırmışlarıdır. Irak’ın işgali harekatın da kullanılan teknolojiler günümüz yüzyılının silahlarının nasıl olacağını ortaya koymaktadır. Saldırı kapasitesine sahip İnsansız Hava araçları sayesinde saldırı gücünün asimetrikliği artırılmış bu silahlar suikast silahıolarak ta kullanılmışlarıdır. Hayalet uçaklar, gps güdümlü füze ve topçu mermileri ateş gücünün sıhhatini artırmış az mühimmatla daha çok vuruş gücü elde edilmiştir. Lazer işaretleyici ile işaretlenen hedeflere yönelebilen bombalar sayesinde vuruş başarısı yüzde yüze yaklaştırılmıştır. Geleceğin silahları, otomasyona dayalı, insan unsurunu savaş alanlarından uzaklaştıran onun yerini alan robot teknolojileri olacaktır. Bu konu da Ar-Ge çalışmaları ülkeler tarafından hızla devam etmekte ve kendini geleceğe hazırlamaktadırlar. KAYNAK __________________
    0 Cevap | 14 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    4 Saat önce
    Atatürk’ün siyasal olarak kullanımını milli mücadelenin başlangıç yılları ile başlatabiliriz. Bu dönemde Anadolu’daki milliyetçilerin başlattığı mücadeleye taraf olanlar İtilaf devletleri tarafından Kemalistler olarak adlandırılmıştır. Saray çevresi tarafından bu ekibe celalilere atıfta bulunarak “Kemaliler” ismi konmuştur. 1930’lu yıllarda komünizm ve faşizmin ideoloji olarak yükselmesine kadar Atatürk ve çevresinde bir ideoloji kurma fikri gündeme gelmemiştir. Atatürk, yapılan inkılapları Türk İnkılabı olarak adlandırarak, kendi ismi çevresindeki tanımlardan uzak durmuştur. 1930’lu yıllardaki ideoloji arayışları Kemalizm düşüncesini doğurmuş, Kemalizm CHP tarafından resmi ideoloji olarak kabul edilmiştir. 1944 öncesi dönemde CHP içinde gelişmeye başlayan muhalefet iç ve dış siyasi ortamın müsait olmasını beklemiştir. Bu dönemde muhalefet iktidarı iki eksende eleştirmiştir. İlk olarak iktisadi politikalar eleştirilirken ikinci olarak Atatürk üzerinden eleştirilerde bulunularak iktidarın Atatürk’ü unutturmaya çalıştığının vurgusu yapılmaktadır. Bu ilk eleştiriler çok partili dönemde Atatürk’ün siyasi tartışmalarda yer alacağının adeta bir işareti gibidir. Demokrat Parti’yi kuran lider kadronun çekirdeğini dörtlü takrirde imzası olan Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda halk partisi ve meclis çatısı altında görev yapmışlardır. Özellikle Celal Bayar Atatürk’e tam anlamıyla bağlıdır, DP iktidara geldikten sonra da Atatürk’ün işlendiği konularda hassasiyetle davranmıştır. İnönü kendisine karşı asıl muhalefeti oluşturacak muhalefetin başında Celal Bayar’ı görmek istemiştir. Onun bu yaklaşımı teşvikten ziyade bir ısrar görünümündedir. İnönü ve çevresi için muhalefetin Atatürk düşmanlığı yapmaması birincil kıstastır. Atatürk’ün eski silah arkadaşları affedilirken bu şartla af edilmişlerdir. Milli mücadele kahramanlarından, Atatürk’e bağlılığından şüphe edilmeyen, gericiliğe karşı duruşta olan Bayar muhalefet için en ideal aday olarak düşünülmüştür. CHP sözcülüğünü yapan dönemin Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay Celal Bayar’ı öven bir yazı ele alarak Bayar’ın partisinin Kemalizm davasına sadık olacağının vurgusunu yapmaktadır. Celal Bayar’ın Kemalizm davasına ve Türk devrim geleneklerine uygun bir muhalefet partisi kurmaya ve işletmeye muvaffak olmasını biz de en aşağı kendisi ve arkadaşları kadar dilemekteyiz. Celal Bayar bizim partimizde fazileti, dürüstlüğü ve ülkücülüğüyle şöhret kazanmıştır. Karşımızda bu vasıfta bir liderin muhalefet partisini kurmasından memnun olmamak imkanı var mıdır? DP’nin 1946 tarihli ilk tüzüğünde yer alan DP programında Atatürk’ün ilkeleri ele alınarak onun ismi verilmeden partinin bu ilkelere bakış açısı açıklamıştır. Örneğin inkılapçılığın açıklandığı on beşinci madde de inkılapçılık “Partimiz inkılapçılığı daima değişen dünya ve memleket şartları karşısında hayatın dinamizmine süratle uymak, Türk milletini her bakımdan ileri bir seviye eriştirmek ve geçmişten kalan geri ve zararlı gelenekleri her sahada kökünden tasfiye etmek için gereken bütün hamlelerin hemen tatbikata konulması manasında anlar.” şeklinde açıklanmıştır. İnkılapçılığın açıklandığı bu madde üzerinde özellikle durulmuştur, ileride ele alınacağı üzere zamanla DP’nin söylemlerinde DP’nin Atatürk inkılaplarının tamamlayıcısı olduğu konusu vurgulanacaktır. 1946 yılında Çankaya ilçe teşkilatı tarafından hazırlanan faaliyet raporunda inkılapçılık üzerine vurgu yapılmakta büyük Atatürk’ün başardığı ve beliğ ifadeleri ile Türk gençliğine emanet ettiği inkılapçılığın gençlik tarafından gözden geçirilmesi görevi DP’ye verilmiş olduğu ifadeleri yer almaktadır. Yine bu rapor da DP’nin Atatürk’ün Türk inkılabına verdiği istikameti kendisine hedef olarak aldığını yorumu yer almaktadır. 21 Temmuz 1946 Seçimleri ve Sonrasında Yaşananlar 21 Temmuz 1946’da gerçekleştirilen seçim, DP çevrelerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. DP’liler seçimlere hile karıştığını belirtmişler ve iktidarı hile yapmakla suçlamaya başlamışlardır. Bayar 25 Temmuz 1946’da Yeni Sabah gazetesinde yayınlanan yazısında bu durumu şöyle belirtmektedir; “Seçmenlerin verdikleri reylerin kaydına mahsus olan ve her sandığın seçim neticesini gösteren mazbatalar birçok yerlerde boş olarak seçim heyetlerine imza ettirilmiştir. Bunlar sonradan ve arzuya göre doldurularak vatandaşların reyleri üzerinde oynanmıştır. Bu suretle muhalif ve müstakil milletvekili namzetlerinin talihi, merkezin emrine tâbi olan vali ve kaymakamların elinde oyuncak olmuştur” DP bu tarihten itibaren iktidara karşı söylemlerini sertleştirmeye başlamıştır. Artan bu sertlikten Atatürk ile ilgili ifadelerde etkilenmiş, Atatürk daha çok işlenmeye başlanmış, zaman zaman da CHP Atatürk’e gerekli saygıyı göstermemekle suçlanmıştır. Demokrat Parti Birinci Büyük Kongresini 7 Ocak 1947’de Ankara da toplanmıştır. Eroğul’a göre bu kongre Türk demokrasi tarihinde istisnai bir yere sahiptir, ilk defa bir muhalefet partisi baştan sona hürriyetçi bir kongre topluyor ve açıkça iktidarı hedef alarak istekleri gerçekleştirilmediği takdirde iktidarı halkın yargısına sevk edeceğini bildiriyordu. Bu kongre de günlerce dileyen herkes özgürce konuşmuş, CHP’ye karşı sert söylemler kongreye hakim olmuştur. Celal Bayar kongrenin açılış nutkunda genel olarak partinin amaçlarını anlatmış CHP’yi de örnekler vererek hukuka uygun davranmamakla suçlamıştır. Bayar konuşmasının bazı yerlerinde Atatürk’e yer vermiştir. Atatürk’ün büyük bir eseri de Anayasa olduğunu vurgulamış, onun eseri olan bu anayasanın temel mesnedinin milli hakimiyet prensibi ve demokrat ideallerin yayılması olduğu belirtilmiştir. Atatürk’ün zamanın tüm zorluklarına rağmen demokratik anayasayı koruduğunu, Demokrat Partinin de onun eseri olan bu anayasa sayesinde faaliyet gösterebildiğini bu nedenle Demokrat Parti olarak Atatürk’e sonsuz minnet duyduklarını belirtmiştir. Konuşmanın devamında milli iradeye sıklıkla vurgu yapılmış, dolaylı olarak Atatürk’ün anayasasında bulunan bu ilkeye CHP’nin saygı göstermediği konusu işlenmiştir. Milli iradeye saygısızlık ve CHP’nin anayasaya uyumadığı DP’nin muhalefette kaldığı süre içerisinde sıklıkla gündeme gelecek ve Atatürk bu görüşlerde yer alacaktır. Hikmet Bayur kongre sonrası Kuvvet gazetesinde çıkan yazısında, kongre esnasında delegelerin CHP’nin muhafazarkırlığa kaydığını ve Atatürk inkılaplarını devam ettirecek durumda olmadığı, Atatürk’ün sağlığında bir gün cumhurbaşkanlığından çekildiğinde Parti başında icap ederse muhalif olarak çalışmak istediğini hatırlatarak yaşasaydı demokrasi ve hürriyet için mücadele etmek üzere DP saflarında yer almış olurdu ifadelerinde bulunduğunu belirtmiştir. 22 Haziran 1947’de demokrat parti İzmir teşkilatı son zamanlarda Atatürk’e yapılan saygısızlıkları protesto etmek için toplantı düzenlemişlerdir. Bu toplantı da söz alan Haydar Dündar konuşmasında Atatürk’ün milli irade ve hakimiyete olan inancının tam olduğu bunun güzel bir örneğini de Mart 1923’te mecliste yaptığı konuşmada milletin irade ve emeline uymayanların tali hüsrandır, izmihlaldir sözleri ile vurguladığını belirtmiştir. Mithat Perin Kazım Karabekir’in Atatürk düşmanlığının millete mal olmuş bir konu olmasına rağmen CHP saflarına tekrar girip siyaset yapmasını ve savaş yıllarında Atatürk’e yazdığı yazılarda hakaret eden Nihal Atsız’a cevaben kaleme aldıkları eserin Örfi İdare (Sıkı Yönetim) tarafından engellendiğini belirterek, CHP’nin Atatürk düşmanları ile işbirliği yaptığını söylemiştir. DP’nin yayın organı olan Zafer gazetesinde başyazarlık yapmış olan Burhan Belge, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra onu anlamamış ve sevmemiş olanlarla antlaşma yapıldığını belirterek Atatürk’ün davası yolunda yürüdüklerini belirtmiş, demokratlar olarak kendilerinin Mustafa Kemal’in henüz yapılmamış kabrinin değil, Mustafa Kemal’in türbedarı değil, onun bayraktarı oldukları ifadesini kullanmıştır. 14 Mayıs 1950 Seçimleri ve Öncesi DP 20 Haziran 1949 da ikinci büyük kongresini topladı. Birinci kongre ile aradan geçen zamanda DP büyük yol kat etmiş, İnönü’nün 12 Temmuz beyannamesi ile de güveliğini elde etmiştir. Bu süreçte DP de bazı değişimler olmuş, partinin kuruluşunda yer alan genel idare kurulunun üçte biri partiden gönderilmişti. Kongrenin başında Bayar’a yapılan yoğun sevgi gösterileri partilerin mevcut idarenin yanında olduğunu göstermiş oldu. Bu noktadan sonra parti içi muhalefeti hedef almayı bırakan DP’li idareciler gündemi iktidarı hedef alma olarak belirlediler ve söylemlerimde bu doğrultuda gerçekleşti. DP de milletvekilliği yapmış olan Fevzi Boztepe kongre öncesi basında yer alan yorumlarında CHP’yi Atatürk’ün olumsuz şartlar içinde gerçekleştirdiği inkılapları devam ettirmemekle suçlamaktadır. Halkın dertlerine son verecek olan demokrat partinin doğuşunun Atatürk tarafından sonsuz güven duyulan Celal Bayar sayesinde olduğu vurgulanmıştır. Kongre esnasında da benzer söylemler gündeme gelmiştir. Kongreyi yakıdan takip eden Zafer gazetesi kongrenin Atatürk’ün vefakar arkadaşı Bayar’ı hürmetle selamladığını bildirmiştir. Kongreye katılanlar Atatürk’ün izinde ve inkılabının tamamlayıcısı kahramanlar olarak betimlenmiştir. Bayar açılış konuşmasında DP’nin Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh vecizini ele aldığını söylemiştir. Temmuz 1949’da dönemin başbakan yardımcısı Nihat Erim’in basına verdiği demeçlerde; efendilik dönemine yetişemediğini ancak efendilik döneminden kalanların ilk defa efendisiz kalınca ne yapacaklarını şaşırdıklarını belirtmiştir. Demokrat partililer efendilik dönemi ile Atatürk döneminin kast edildiğini, Erim’in Atatürk’e açıkça dil uzattığını öne sürmüşlerdir. Milli mücadelenin Galip Hocası Celal Bayar’ın Atatürk’ün emrinde ve izinde çalışmaktan gurur duyduğunu, Kemalizm’in efendilik ve kulluk devri olmadığı aksine büyük bir atılım ve inkılap devri olduğu belirtilmiştir. Yine bu dönemde idare Atatürk’ü mermer bir muhafaza da topraksız bırakmakla suçlanmakta, Anıtkabir inşaatının geciktirilmesi gündeme getirilmektedir. 1950 seçimleri öncesi DP, CHP’yi laiklik karşıtlığı ile suçlamaktadır. Bunun en somut örneklerinin İnönü’nün düzenlediği bir mitingde size cennetin anahtarını getirdim demesi ve başbakanın CHP’yi iman partisi olarak belirtmesi olarak vurgulanmıştır. Zafer başyazarı olan Mümtaz Faik Fenik, konu ile ilgili olarak CHP’nin Atatürk’ün inkılapçılık ve laiklik ilkesinden vazgeçtiğini, Atatürk inkılaplarının uçurama sürüklendiğini ancak bunun seçim için fayda getirmeyeceğini, irticanın memlekette var olan kanunlarca yasak edildiğini belirtmiştir. Başka bir haberde ise, CHP kongrelerinde ücretsiz dağıtılan bir kitapta İnönü ve Celal Bayar arasında görev değişikliği yapılmasının aslı nedeni olarak İnönü’nün, Hatay meselesi ile ilgili bir konu için Atatürk’ün verdiği talimatı içki aleminde gerçekleşen bir sohbette aldığı için gerçekleştirmediği ifadeleri yer aldığı belirtilmekte, Atatürk’e dil uzatıldığı vurgulanmaktadır. Yine Zafer gazetesinde bu dönemde yer alan haberlerde, CHP’nin Atatürk’e ait derslerin okullardan kaldırdığını ve isminin genç kuşaklarca unutturulmaya gayret edildiğini ancak gelen tepkiler sonrası geri adım attıkları belirtilmektedir. Mayıs 1950 başında seçim propagandası doruğa yükselmiştir. DP çeşitli illerde mitingler düzenlemiştir. Bu mitinglerde Bayar, DP’nin diktatörlüğe karşı olduğunu, partisinin Atatürk’ün izinde olduğunu, onun başlattığı sanayi hamlesini tamamlayacaklarını, DP’nin Atatürk inkılaplarının tamamlayıcısı olduğunu vurguluyordu. Doğu illerinde yapılan mitinglerde Atatürk’ün doğu batı ayrımı yapmadığını son isteklerinden bir tanesinin doğu illerine bir üniversite kurmak olduğu, DP’nin onun izinde olarak bu isteğini yerine getireceğini, doğu batı ayrımı gibi bir ayrımın DP tarafından yapılmadığı belirtilmiştir.10 Mayıs 1950’den itibaren seçim yasakları yürürlüğe girmiş, 14 Mayıs’ta yapılan seçimle iktidar olaysız bir şekilde el değiştirmiştir. KAYNAK __________________
    0 Cevap | 7 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    4 Saat önce
    Atatürk’ün siyasal olarak kullanımını milli mücadelenin başlangıç yılları ile başlatabiliriz. Bu dönemde Anadolu’daki milliyetçilerin başlattığı mücadeleye taraf olanlar İtilaf devletleri tarafından Kemalistler olarak adlandırılmıştır. Saray çevresi tarafından bu ekibe celalilere atıfta bulunarak “Kemaliler” ismi konmuştur. 1930’lu yıllarda komünizm ve faşizmin ideoloji olarak yükselmesine kadar Atatürk ve çevresinde bir ideoloji kurma fikri gündeme gelmemiştir. Atatürk, yapılan inkılapları Türk İnkılabı olarak adlandırarak, kendi ismi çevresindeki tanımlardan uzak durmuştur. 1930’lu yıllardaki ideoloji arayışları Kemalizm düşüncesini doğurmuş, Kemalizm CHP tarafından resmi ideoloji olarak kabul edilmiştir. 1944 öncesi dönemde CHP içinde gelişmeye başlayan muhalefet iç ve dış siyasi ortamın müsait olmasını beklemiştir. Bu dönemde muhalefet iktidarı iki eksende eleştirmiştir. İlk olarak iktisadi politikalar eleştirilirken ikinci olarak Atatürk üzerinden eleştirilerde bulunularak iktidarın Atatürk’ü unutturmaya çalıştığının vurgusu yapılmaktadır. Bu ilk eleştiriler çok partili dönemde Atatürk’ün siyasi tartışmalarda yer alacağının adeta bir işareti gibidir. Demokrat Parti’yi kuran lider kadronun çekirdeğini dörtlü takrirde imzası olan Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuat Köprülü ve Adnan Menderes, Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu yıllarda halk partisi ve meclis çatısı altında görev yapmışlardır. Özellikle Celal Bayar Atatürk’e tam anlamıyla bağlıdır, DP iktidara geldikten sonra da Atatürk’ün işlendiği konularda hassasiyetle davranmıştır. İnönü kendisine karşı asıl muhalefeti oluşturacak muhalefetin başında Celal Bayar’ı görmek istemiştir. Onun bu yaklaşımı teşvikten ziyade bir ısrar görünümündedir. İnönü ve çevresi için muhalefetin Atatürk düşmanlığı yapmaması birincil kıstastır. Atatürk’ün eski silah arkadaşları affedilirken bu şartla af edilmişlerdir. Milli mücadele kahramanlarından, Atatürk’e bağlılığından şüphe edilmeyen, gericiliğe karşı duruşta olan Bayar muhalefet için en ideal aday olarak düşünülmüştür. CHP sözcülüğünü yapan dönemin Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay Celal Bayar’ı öven bir yazı ele alarak Bayar’ın partisinin Kemalizm davasına sadık olacağının vurgusunu yapmaktadır. Celal Bayar’ın Kemalizm davasına ve Türk devrim geleneklerine uygun bir muhalefet partisi kurmaya ve işletmeye muvaffak olmasını biz de en aşağı kendisi ve arkadaşları kadar dilemekteyiz. Celal Bayar bizim partimizde fazileti, dürüstlüğü ve ülkücülüğüyle şöhret kazanmıştır. Karşımızda bu vasıfta bir liderin muhalefet partisini kurmasından memnun olmamak imkanı var mıdır? DP’nin 1946 tarihli ilk tüzüğünde yer alan DP programında Atatürk’ün ilkeleri ele alınarak onun ismi verilmeden partinin bu ilkelere bakış açısı açıklamıştır. Örneğin inkılapçılığın açıklandığı on beşinci madde de inkılapçılık “Partimiz inkılapçılığı daima değişen dünya ve memleket şartları karşısında hayatın dinamizmine süratle uymak, Türk milletini her bakımdan ileri bir seviye eriştirmek ve geçmişten kalan geri ve zararlı gelenekleri her sahada kökünden tasfiye etmek için gereken bütün hamlelerin hemen tatbikata konulması manasında anlar.” şeklinde açıklanmıştır. İnkılapçılığın açıklandığı bu madde üzerinde özellikle durulmuştur, ileride ele alınacağı üzere zamanla DP’nin söylemlerinde DP’nin Atatürk inkılaplarının tamamlayıcısı olduğu konusu vurgulanacaktır. 1946 yılında Çankaya ilçe teşkilatı tarafından hazırlanan faaliyet raporunda inkılapçılık üzerine vurgu yapılmakta büyük Atatürk’ün başardığı ve beliğ ifadeleri ile Türk gençliğine emanet ettiği inkılapçılığın gençlik tarafından gözden geçirilmesi görevi DP’ye verilmiş olduğu ifadeleri yer almaktadır. Yine bu rapor da DP’nin Atatürk’ün Türk inkılabına verdiği istikameti kendisine hedef olarak aldığını yorumu yer almaktadır. 21 Temmuz 1946 Seçimleri ve Sonrasında Yaşananlar 21 Temmuz 1946’da gerçekleştirilen seçim, DP çevrelerinde hayal kırıklığı yaratmıştır. DP’liler seçimlere hile karıştığını belirtmişler ve iktidarı hile yapmakla suçlamaya başlamışlardır. Bayar 25 Temmuz 1946’da Yeni Sabah gazetesinde yayınlanan yazısında bu durumu şöyle belirtmektedir; “Seçmenlerin verdikleri reylerin kaydına mahsus olan ve her sandığın seçim neticesini gösteren mazbatalar birçok yerlerde boş olarak seçim heyetlerine imza ettirilmiştir. Bunlar sonradan ve arzuya göre doldurularak vatandaşların reyleri üzerinde oynanmıştır. Bu suretle muhalif ve müstakil milletvekili namzetlerinin talihi, merkezin emrine tâbi olan vali ve kaymakamların elinde oyuncak olmuştur” DP bu tarihten itibaren iktidara karşı söylemlerini sertleştirmeye başlamıştır. Artan bu sertlikten Atatürk ile ilgili ifadelerde etkilenmiş, Atatürk daha çok işlenmeye başlanmış, zaman zaman da CHP Atatürk’e gerekli saygıyı göstermemekle suçlanmıştır. Demokrat Parti Birinci Büyük Kongresini 7 Ocak 1947’de Ankara da toplanmıştır. Eroğul’a göre bu kongre Türk demokrasi tarihinde istisnai bir yere sahiptir, ilk defa bir muhalefet partisi baştan sona hürriyetçi bir kongre topluyor ve açıkça iktidarı hedef alarak istekleri gerçekleştirilmediği takdirde iktidarı halkın yargısına sevk edeceğini bildiriyordu. Bu kongre de günlerce dileyen herkes özgürce konuşmuş, CHP’ye karşı sert söylemler kongreye hakim olmuştur. Celal Bayar kongrenin açılış nutkunda genel olarak partinin amaçlarını anlatmış CHP’yi de örnekler vererek hukuka uygun davranmamakla suçlamıştır. Bayar konuşmasının bazı yerlerinde Atatürk’e yer vermiştir. Atatürk’ün büyük bir eseri de Anayasa olduğunu vurgulamış, onun eseri olan bu anayasanın temel mesnedinin milli hakimiyet prensibi ve demokrat ideallerin yayılması olduğu belirtilmiştir. Atatürk’ün zamanın tüm zorluklarına rağmen demokratik anayasayı koruduğunu, Demokrat Partinin de onun eseri olan bu anayasa sayesinde faaliyet gösterebildiğini bu nedenle Demokrat Parti olarak Atatürk’e sonsuz minnet duyduklarını belirtmiştir. Konuşmanın devamında milli iradeye sıklıkla vurgu yapılmış, dolaylı olarak Atatürk’ün anayasasında bulunan bu ilkeye CHP’nin saygı göstermediği konusu işlenmiştir. Milli iradeye saygısızlık ve CHP’nin anayasaya uyumadığı DP’nin muhalefette kaldığı süre içerisinde sıklıkla gündeme gelecek ve Atatürk bu görüşlerde yer alacaktır. Hikmet Bayur kongre sonrası Kuvvet gazetesinde çıkan yazısında, kongre esnasında delegelerin CHP’nin muhafazarkırlığa kaydığını ve Atatürk inkılaplarını devam ettirecek durumda olmadığı, Atatürk’ün sağlığında bir gün cumhurbaşkanlığından çekildiğinde Parti başında icap ederse muhalif olarak çalışmak istediğini hatırlatarak yaşasaydı demokrasi ve hürriyet için mücadele etmek üzere DP saflarında yer almış olurdu ifadelerinde bulunduğunu belirtmiştir. 22 Haziran 1947’de demokrat parti İzmir teşkilatı son zamanlarda Atatürk’e yapılan saygısızlıkları protesto etmek için toplantı düzenlemişlerdir. Bu toplantı da söz alan Haydar Dündar konuşmasında Atatürk’ün milli irade ve hakimiyete olan inancının tam olduğu bunun güzel bir örneğini de Mart 1923’te mecliste yaptığı konuşmada milletin irade ve emeline uymayanların tali hüsrandır, izmihlaldir sözleri ile vurguladığını belirtmiştir. Mithat Perin Kazım Karabekir’in Atatürk düşmanlığının millete mal olmuş bir konu olmasına rağmen CHP saflarına tekrar girip siyaset yapmasını ve savaş yıllarında Atatürk’e yazdığı yazılarda hakaret eden Nihal Atsız’a cevaben kaleme aldıkları eserin Örfi İdare (Sıkı Yönetim) tarafından engellendiğini belirterek, CHP’nin Atatürk düşmanları ile işbirliği yaptığını söylemiştir. DP’nin yayın organı olan Zafer gazetesinde başyazarlık yapmış olan Burhan Belge, Mustafa Kemal’in ölümünden sonra onu anlamamış ve sevmemiş olanlarla antlaşma yapıldığını belirterek Atatürk’ün davası yolunda yürüdüklerini belirtmiş, demokratlar olarak kendilerinin Mustafa Kemal’in henüz yapılmamış kabrinin değil, Mustafa Kemal’in türbedarı değil, onun bayraktarı oldukları ifadesini kullanmıştır. 14 Mayıs 1950 Seçimleri ve Öncesi DP 20 Haziran 1949 da ikinci büyük kongresini topladı. Birinci kongre ile aradan geçen zamanda DP büyük yol kat etmiş, İnönü’nün 12 Temmuz beyannamesi ile de güveliğini elde etmiştir. Bu süreçte DP de bazı değişimler olmuş, partinin kuruluşunda yer alan genel idare kurulunun üçte biri partiden gönderilmişti. Kongrenin başında Bayar’a yapılan yoğun sevgi gösterileri partilerin mevcut idarenin yanında olduğunu göstermiş oldu. Bu noktadan sonra parti içi muhalefeti hedef almayı bırakan DP’li idareciler gündemi iktidarı hedef alma olarak belirlediler ve söylemlerimde bu doğrultuda gerçekleşti. DP de milletvekilliği yapmış olan Fevzi Boztepe kongre öncesi basında yer alan yorumlarında CHP’yi Atatürk’ün olumsuz şartlar içinde gerçekleştirdiği inkılapları devam ettirmemekle suçlamaktadır. Halkın dertlerine son verecek olan demokrat partinin doğuşunun Atatürk tarafından sonsuz güven duyulan Celal Bayar sayesinde olduğu vurgulanmıştır. Kongre esnasında da benzer söylemler gündeme gelmiştir. Kongreyi yakıdan takip eden Zafer gazetesi kongrenin Atatürk’ün vefakar arkadaşı Bayar’ı hürmetle selamladığını bildirmiştir. Kongreye katılanlar Atatürk’ün izinde ve inkılabının tamamlayıcısı kahramanlar olarak betimlenmiştir. Bayar açılış konuşmasında DP’nin Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh vecizini ele aldığını söylemiştir. Temmuz 1949’da dönemin başbakan yardımcısı Nihat Erim’in basına verdiği demeçlerde; efendilik dönemine yetişemediğini ancak efendilik döneminden kalanların ilk defa efendisiz kalınca ne yapacaklarını şaşırdıklarını belirtmiştir. Demokrat partililer efendilik dönemi ile Atatürk döneminin kast edildiğini, Erim’in Atatürk’e açıkça dil uzattığını öne sürmüşlerdir. Milli mücadelenin Galip Hocası Celal Bayar’ın Atatürk’ün emrinde ve izinde çalışmaktan gurur duyduğunu, Kemalizm’in efendilik ve kulluk devri olmadığı aksine büyük bir atılım ve inkılap devri olduğu belirtilmiştir. Yine bu dönemde idare Atatürk’ü mermer bir muhafaza da topraksız bırakmakla suçlanmakta, Anıtkabir inşaatının geciktirilmesi gündeme getirilmektedir. 1950 seçimleri öncesi DP, CHP’yi laiklik karşıtlığı ile suçlamaktadır. Bunun en somut örneklerinin İnönü’nün düzenlediği bir mitingde size cennetin anahtarını getirdim demesi ve başbakanın CHP’yi iman partisi olarak belirtmesi olarak vurgulanmıştır. Zafer başyazarı olan Mümtaz Faik Fenik, konu ile ilgili olarak CHP’nin Atatürk’ün inkılapçılık ve laiklik ilkesinden vazgeçtiğini, Atatürk inkılaplarının uçurama sürüklendiğini ancak bunun seçim için fayda getirmeyeceğini, irticanın memlekette var olan kanunlarca yasak edildiğini belirtmiştir. Başka bir haberde ise, CHP kongrelerinde ücretsiz dağıtılan bir kitapta İnönü ve Celal Bayar arasında görev değişikliği yapılmasının aslı nedeni olarak İnönü’nün, Hatay meselesi ile ilgili bir konu için Atatürk’ün verdiği talimatı içki aleminde gerçekleşen bir sohbette aldığı için gerçekleştirmediği ifadeleri yer aldığı belirtilmekte, Atatürk’e dil uzatıldığı vurgulanmaktadır. Yine Zafer gazetesinde bu dönemde yer alan haberlerde, CHP’nin Atatürk’e ait derslerin okullardan kaldırdığını ve isminin genç kuşaklarca unutturulmaya gayret edildiğini ancak gelen tepkiler sonrası geri adım attıkları belirtilmektedir. Mayıs 1950 başında seçim propagandası doruğa yükselmiştir. DP çeşitli illerde mitingler düzenlemiştir. Bu mitinglerde Bayar, DP’nin diktatörlüğe karşı olduğunu, partisinin Atatürk’ün izinde olduğunu, onun başlattığı sanayi hamlesini tamamlayacaklarını, DP’nin Atatürk inkılaplarının tamamlayıcısı olduğunu vurguluyordu. Doğu illerinde yapılan mitinglerde Atatürk’ün doğu batı ayrımı yapmadığını son isteklerinden bir tanesinin doğu illerine bir üniversite kurmak olduğu, DP’nin onun izinde olarak bu isteğini yerine getireceğini, doğu batı ayrımı gibi bir ayrımın DP tarafından yapılmadığı belirtilmiştir.10 Mayıs 1950’den itibaren seçim yasakları yürürlüğe girmiş, 14 Mayıs’ta yapılan seçimle iktidar olaysız bir şekilde el değiştirmiştir. KAYNAK __________________
    0 Cevap | 18 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    AKREP - BOĞA - KOÇ 13.burç __________________
    0 Cevap | 9 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    Zuhal Topal'a vefat eden Sihirli Annem'deki rol arkadaşı Seda Fettahoğlu ile ilgili herhangi bir taziye paylaşımında bulunmadığı için tepki geldi. Aynı tepki Zuhal Topal dışında Seda Fettahoğlu'nun Sihirli Annem'deki bir diğer rol arkadaşı olan Yunus Günçe'ye de gösterildi. Seda Fettahoğlu'nun vefatı büyük yankı uyandırmıştı. Sanatçılar Melek Baykal ve Onur Büyüktopçu, dizi ve film sektöründeki oyuncu seçimindeki adaletsizliğe dikkati çeken yazılar yayımlarken Seda Fettahoğlu'nun beraber aynı projede çalıştığı meslektaşlarından Pınar Altuğ, Volkan Severcan, Hasibe Eren, Melek Şahin, Zeyno Günenç, İnci Türkay ve Gül Onat dışındaki isimlerin herhangi bir vefat ya da taziye paylaşımında bulunmamaları tepki topladı. Bu isimler içerisinde; Sihirli Annem dizisinde hemen hemen tüm sahnelerinde beraber rol aldığı Zuhal Topal başı çekti. Seda Fettahoğlu Sihirli Annem'de Zuhal Topal'ın evinde çalışmakta olan Leyla isimli bakıcıyı oynamıştı. SOSYAL MEDYADA ZUHAL TOPAL'A SEDA FETTAHOĞLU TEPKİSİ Zuhal Topal, Seda Fettahoğlu'nun vefat ettiği haberinin kamuoyunda yer aldığı günler içerisinde programı Yemekteyiz'den ve gündelik hayatından paylaşımlar yapmaya devam etmiş ve herhangi bir taziye mesajı yayımlamamıştı. Bu durum tepki topladı. Sihirli Annem için açılan bir Instagram hayran sayfasında hem Topal'a hem de onunla hep beraber sahne çekip bir paylaşımda bulunmayan Yunus Günçe'ye sosyal medyada eleştirel yorumlar geldi. kaynak __________________
    0 Cevap | 2 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    1980'li yıllarda Yeşilçam yepyeni bir çehreye büründü ve yepyeni yıldızlar çıkardı. O döneme damgasını vuran yıldızlar da birer birer kamera karşısından çekilip kendilerine yeni hayatlar kurdu. O isimlerden biri de İzzet Günay. Döneminin en yakışıklı jönlerinden biri olan İzzet Günay'ın son hali görenleri şaşırttı. İşte başta İzzet Günay olmak üzere ünlülerin yıllar içerisindeki değişimleri. 70'li ve 80'li yıllara damga vuran isimlerden biri olan İzzet Günay, Türk sinemasının jönleri arasında sayılıyordu. Yeşilçam filmlerinin ardından oyunculuğa bir süre ara veren fakat daha sonra tamamen bırakan İzzet Günay yıllar sonra ortaya çıktı. Oldukça değiştiği ve yaşlandığı görülen usta oyuncu son haliyle herkesi şaşırttı. İşte başta İzzet Günay olmak üzere ünlülerin yıllar içerisindeki değişimi. kaynak __________________
    0 Cevap | 2 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    Çocuktan Al Haberi programının 'Kutu Bebek'i olarak adını duyuran Ebrar Demirbilek, ATV'de yayınlanan Hercai dizisinde canlandırdığı Gül karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Dizide Ebru Şahin'in kardeşini canlandıran minik yıldız, sergilediği performansla büyük beğeni topladı. Demirbilek, şimdi ise son haliyle kendine hayran bıraktı. Mehmet Ali Erbil'in kızı Yasmin Erbil, sosyal medya hesabında Ebrar Demirbilek'in son halini yayınladı. İşte Ebrar Demirbilek'in "Koca kız olmuş" dedirten son hali... Çocuktan Al Haberi programının 'Kutu Bebek'i olarak hafızalara kazınan Ebrar Demirbilek, çok küçük yaşlarda kamera ile tanıştı. Programın ardından ATV'de yayınlanan Hercai dizisinde yer alan Demirbilek, Ebru Şahin'in kardeşi Gül'ü canlandırdı ve geniş bir hayran kitlesine ulaştı. Küçük yaşına rağmen sergilediği performansla büyük beğeni toplayan Demirbilek, uzun bir aranın ardından Mehmet Ali Erbil'in kızı Yasmin Erbil'in paylaşımında ortaya çıktı. Son haliyle parmak ısırtan Demirbilek için "Koca kız olmuş", "Yaş aldıkça daha da güzelleşmiş" yorumları yapıldı. kaynak __________________
    0 Cevap | 1 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    Çocuk yaşta sahneyle tanışan ve henüz 17'sinde assolist olmayı başaran Sibel Can, kariyeri ve özel hayatı ile yıllarca magazin manşetlerinde yer aldı. Aşkları, kariyer, güzelliği derken her dönem adından söz ettirmeyi başaran ünlü şarkıcı, bu kez Beykoz'daki ultra lüks 3 katlı villasıyla gündeme geldi. Verdiği bir röportajda "Beykoz'da yıllardır oturuyor olmam, bu evin doğa ile baş başa kalma imkanı sunmasından dolayı" diyen şarkıcının lüks evini görenler hayran kaldı. İşte Sibel Can'ın 9 oda, 7 banyo, kuaför salonu ve müzik kayıt stüdyosu bulunan 3 katlı villası... Çocuk yaşlarda sahneyle tanışan ve henüz 17'sindeyken assolist olan Sibel Can, sesi, güzelliği ve özel hayatıyla her dönem adından söz ettirmeyi başardı. Ünlü şarkıcı, şimdi ise Beykoz'daki lüks villasıyla gündeme geldi. Yıllardır Beykoz'da oturan ve doğa ile iç içe yaşamayı seven Sibel Can'ın yaşadığı ev merak konusu oldu. Geçtiğimiz yıllarda "Beykoz'da yıllardır oturuyor olmam, bu evin doğa ile baş başa kalma imkanı sunmasından dolayı" diyen şarkıcının evini görenler hayran kaldı. kaynak __________________
    0 Cevap | 1 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    Son dönemde sık sık geçirdiği estetik operasyonlarla gündeme gelen Fatih Ürek, katıldığı bir canlı yayında Bodrum'daki evi için istediği fiyatı açıklayınca olanlar oldu. Bodrum'da bulunan 5 katlı lüks villasını satışa çıkardığını duyuran Ürek, istediği fiyatı da açıkladı. Yazlığını satışa çıkaran Ürek'in istediği rakam adeta dudak uçuklatan cinsten. Dansları, şarkıları ve katıldığı programlardaki açıklamalarıyla gündemden düşmeyen ünlü şarkıcı Fatih Ürek, canlı yayında evine satışa çıkardığını duyurup, istediği bedeli açıklayınca olanlar oldu. kaynak __________________
    0 Cevap | 1 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    Çukur dizisinde canlandırdığı Timsah Celil karakteriyle tanınan ve cinsiyet değiştiren Ahmet melih Yılmaz adını da Meli Bendeli olarak değiştirmişti. Oyuncu, katıldığı YouTube programında cinsiyet değiştirme sürecinde yaşadığı zorlukları anlatırken Tayland’a giderek cinsiyet değiştirme ameliyatı olmak istediğini söylemişti. Instagram'da 16,5 bin takipçisi olan Meli Bendeli, başlangıçta göğüs ve dudak estetiği yaptırmasıyla dikkat çekmişti. 1 ayda 5 ameliyat olan ve 8 saat boyunca ameliyathanede olduğunu söyleyen Meli Bendeli son pozuyla şoke etti. Yatakta bir adamla pozunu paylaşarak dikkat çeken oyuncu herkesi şaşırttı. Kimse bu özel anın neden paylaşıldığına anlam veremedi. MYNET
    0 Cevap | 1 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________ <tbody> </tbody> __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    __________________
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
  • ipekd941 nickli üyeye ait kullanıcı resmi (Avatar)
    11 Saat önce
    ipekd941 kullanıcısının cevapladığı konu Atatürk Fotoğrafları Kategorisi Atatürk
    1594 Cevap | 296 Görüntüleme
Daha Fazla Etkinlik
ipekd941 Hakkinda

Temel Bilgiler

İstatistik


Toplam konu
Toplam konu
10457 (7.73%)
Günlük konu
46.37
Mesaj adeti
Mesaj adeti
24,864 (15.86%)
Günlük Ortalama Mesajlar
110.25
Son Mesaj
Demet Şener'in gurur günü! Sosyal medyadan paylaştı 3 Saat önce
Toplam teşekkür
Toplam teşekkür
7,740
Genel Bilgiler
Son Aktivitesi
1 dakika önce
Üyelik tarihi
19.Şubat.2023
Tavsiye Puanı
2

1 Arkadaşım

  1. solofurky solofurky isimli Üye şimdilik offline konumundadır

    Filmrip Üye

    solofurky
Arkadaşlar gösterme 1 to 1 of 1
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179